Connect with us

Dosya

Küçük Dev Mutfak : Tire

Tire Ege’den de ötesidir… Pek çok yörede bulunmayan kendine özgü otları ve geleneksel ot kavurmasıyla midelere şenlik yaşatır Tire’li aşçılar.

Yayınlanma zamanı

-

Gastronomi konusuna ilgi giderek artıyor. Günümüzde televizyonlarda , gazetelerde hatta dijital medyada Gastronomiye dair yazılar, programlar ve haberler magazin, gündem vb konuların yanında çok daha büyük büyük bir pay alıyor. Aslında buna çok da şaşırmamak gerek çünkü insanoğlunun en temel ihtiyaçlarından bir beslenme… Ve geleneksel kültürün de en önemli unsurlarından biri yeme-içme kültürü…

Zira hiçbir ekonomik kriz, basit de olsa, ucuz da olsa beslenme ihtiyacının önüne geçemiyor iyi veya kötü ocakta pişen bir kap yemeğin değerini yok edemiyor.

Öte yandan televizyon programlarına baktığımızda eskiden beri alışılagelen yabancı ülkelerden ülkemize adapte edilen Biri Bizi Gözetliyor, Benimle Evlenir Misin gibi “Reality Show”ların ve hatta dizilerin bile  yerine yabancı yayın kuruluşlarının formatlarında ülkemize adapte edilen yemek yarışmalarının reyting savaşlarında önemli bir televizyon silahı haline geldiğini görüyoruz.

Gastronomiye dair pek çok gezi programı da insanların seçimlerinde önemli bir yer tutmaya başladı. Çoğumuz artık bir yere seyahat etmeden önce orada nerelerin görülmesi gerektiğinden daha önce ne yenilip içildiğine bakar olduk. Çünkü insanın önce midesi doyacak ki gözü seyir eylesin…

Gastronomi turizmi denilince hiç kuşkusuz en şanslı ülkelerden biriyiz. Yedi bölge yedi iklim… Ve bir çok faklı yeme içme kültürü bu topraklarda harman olmuş. Öyle derinlikli bir konu ki Anadolu mutfağından bahsederken hepimizin iki kere derin nefes alması ve ondan sonra bu konuda konuşması gerekir. 

Anadolu mutfağı çok derin bir araştırma konusudur ve bu topraklardan da öte bir dünya meselesidir. Bu coğrafyanın nimetlerinden faydalanarak sofralara gelen yemeklerin geçtiği yolculuk çok derindir ve tarihseldir.

Bizim coğrafyamızda kaldığımızda da Anadolu mutfağını ve onun eşsiz lezzetlerini anlatırken tıpkı tüm dünya mutfağında olduğu gibi bölgelere ayırıyoruz, aksi de düşünülemez zaten…

Gelelim bu bölge mutfaklarından benim için en önemlilerinden birine… Daha önce pek çok platformda da söz ettiğim üzere lokal olduğu kadar yöresel, yöresel olduğu kadar bölgesel bir küçük ama dev bir mutfak Tire Mutfağı…

Gastronomi dünyasının “Jackson Kardeşleri” diye adlandırılan dünyaca ünlü Joan, Josep ve Jordi Roca kardeşler 2018 yılında ülkemize yaptıkları ziyaretlerde Anadolu Mutfağını keşfe çıkmış ve Hürriyet Gazetesine verdikleri röportajda aynen şu sözleri söylemişlerdi: “Bir restoran açsam İzmir’de açardım. Çünkü İstanbul çok büyük. Mesela bizim restoranımızın bulunduğu Girona küçücük bir yer. Ormana da ulaşabiliyorsunuz, civardaki çiftliklere de. Yerel ürün bulmak açısından zor bir şehir. Sonra Tire’nin sebzeleri ve kuzu eti çok iyiydi. Bir restoran açsam Tire’de açardım.”

Tire’yi gören herkesin bu cümleleri kurması muhtemeldir. Gerek doğal güzellikleri, gerek tarihi eserleri ve gerekse yeni yeni keşfedilmekte olan lezzetleri ile ön plana çıkan İzmir’in saklı cennetidir Tire…

Geleneksel Salı pazarının zenginliği, süt ürünlerinin tazeliği ve güzelliği, otlarının çeşitliliği ve etinin rayihasıyla saklı kalmış bir lezzet dünyası ile gastronomik ve panoramik bir cenettir Tire…

Tire Mutfağı zeytin ağaçlarının gölgesinde kurulan ve etten ota ve süt ürünlerine yapacağınız bir yolculuk sofrasıdır… İç Ege’de olduğundan dolayı deniz ürünlerine en az Doğu ve Güneydoğu Anadolu Mutfağı kadar uzak olan Tire mutfağı zeytinyağlıları ile tam bir Egelidir de aynı zamanda…

Ama Tire Ege’den de ötesidir… Pek çok yörede bulunmayan kendine özgü otları ve geleneksel ot kavurmasıyla midelere şenlik yaşatır Tire’li aşçılar.

Hele o köftesi… Hiçbir baharat eklenmeden hazırlanan yumuşacık etiyle dillerde tat, gönüllerde taht kuran Tire Köftesi… Ne kadar basit ne kadar yalın ve ne kadar da hoş bir tat bırakır ağızlarda… Pide ve sosuyla servis edildiğinde Tire Kebabı adını alan bu köftenin hiç kuşkusuz lezzet sırrı tertemiz havada farklı otlarla beslenen hayvanların etinde saklıdır. Bir diğer et yemeği de Tak Tak Kebabıdır Tire’ye imza atan… Genelde sabah erken saatlerde tüketilen bu yemek için kuzu kuyuda yavaş yavaş pişirilir…O sırada kuzudan akan yağ ve sürülen baharat karışımıyla Tandır Çorbasının da ana malzemesi hazırlanmış olur. Lif lif ayrılan kuzu eti pideyle servis edilirken size de lokum kadar yumuşak bu eti tatmak düşüyor.

Sadece etleri mi? Sütleri de çok lezzetlidir Tire’nin… Birbirinden lezzetli süt ürünlerinin arasında hiç kuşkusuz en özel yeri tatlı lor peyniri almaktadır. Karadutla servis edilen ve güzel Tire sofralarına hoş bir nokta koyan lor peyniri sofraların son imzasıdır.

Ve son yıllarda unutulmakta olsa da biz onu unutmayalım Tire’nin Sübye tatlısı… Yaz günlerinin serinletici içeceği Sübye kavun çekirdeğinden yapılmaktadır… Giderek daha az tercih edilmekte olsa da Sübye Tatlısı da Tire’nin geçmişinden günümüze uzanan gastronomi macerasının nazlı bir çiçeğidir…

Yolu Tire’den geçen çoğu insanın dediği gibi bir gün şehrin keşmekeşinden kaçarak Tire’nin huzuruna sığınır, zeytin ağaçlarının gölgesinde, doğanın kucağında lezzetli tatlarıyla güzel bir restoran açardım…

Tamamını Oku

Dosya

Kahve ve Sağlık

Published

on

Günümüzde birçok insanın favori içeceği olan ve ülkemizde de neredeyse siyah çay ile yarışacak düzeye gelen KAHVE, sadece zevk içeceği midir yoksa sağlığımıza yararı da var mıdır? Bu soruya cevap bulmak için bilim insanları yıllardır birçok çalışma yaptı, bunlarla sizleri bunaltmayı düşünmüyorum tabi ki, sadece sizler için kısa bir derleme yapmaya çalışacağım.

En büyük çalışmalardan biri olan ve 70.000’den fazla kişinin yıllarca izlenmesi sonucu elde edilen veriler SÜT TOZU/KREMA/ŞEKER katılmadan kahve içenlerin, hiç içmeyenlere göre daha az miktarda kalp krizi ve beyin felci geçirdiklerini gösterdi ve sonradan gelen birçok çalışma da bunları destekledi. Genel görüş şu anda sade kahve içmenin (Filtre kahve, espresso, Türk kahvesi fark etmeksizin) kalp damar sağlığı üzerinde olumlu etkilerinin var olduğu yönündedir.

Peki istediğimiz kadar içelim mi? Bu sorunun yanıtını aramak için de birçok analiz yapılmış, muhteşem bir içecek olan ve onsuz yapamadığımız suyun bile aşırısının zararlı olduğu düşünüldüğünde cevabı bulmak çok da zor olmasa gerek. Yakın zamanda yapılan bir çalışmada özellikle haftada 6 kupadan daha fazla kahve içmenin bazı ritm bozukluklarına (Atrial Fibrilasyon) yatkınlığı artırdığı gösterildi. Bir diğer çalışmada ise erkeklerde fazla kahve içmenin kötü kolestrol (LDL) düzeyini artırdığı gözlenmiş. Fakat bu özellikle ailesel kolestrol yüksekliği olan kişilerde gözlenmiş, eğer kolestrol yüksekliği yok ise bu yükselme izlenmemiştir.

Madem ölçülü alındığında kalp ve damar sağlığımızı olumlu etkiliyor, çarpıntım olsa da kendimi içmek için zorlamalı mıyım? Anti-oksidan etkilerinin olduğu bilinen ve yağ yakıcı (lipoliz) etkisinden dolayı popüler diyetlerin vazgeçilmezi kahvenin içerisinde uyarıcı bir madde olan kafein bulunmakta ve hassas kişilerde bir bardak içmek dahi çarpıntı hissi uyandırabilmektedir. Kafein çikolata, çay dahil birçok üründe mevcut; fakat kafein dozları tabi ki biraz farklı. Bir çay bardağı siyah çayda 11 mg kafein varken, aynı miktardaki kahve 41 mg kafein içerir ve bunu bir fincan kahve yaparsanız doz 100 mg’dır. Her insanın kafeine tepkisi farklıdır, bazı insanlar 5 bardak içse dahi bir sıkıntı yaşanmazken bazı insanlar bir bardaktan dahi etkilenebilir. Ritm bozukluklarını tetikleyebilecek kafein bu tür kişilerde yarardan çok zarar getirebilir, yani ilaç gibi görülüp tüketilmesi önerilmez!

Unutmayalım ki kafenin düzenli alım sonrası bağımlılık yaratmakta ve alışılan dozda alınmadığı takdirde baş ağrısı, sinirlilik, anksiyete, bitkinlik yapmaktadır. Birkaç hafta dayanıldığı taktirde tüm bu yoksunluk belirtileri yok olacaktır.

“Kafeinsiz kahvelerin de olumlu etkileri var mı?” Bu sorunun kesin bir cevabı olmamakla birlikte, kavrulmasının yanı sıra ekstra işlemlerden geçerek üretilen bu üründen filtre kahve ve Türk kahvesi gibi daha saf kahveler ile aynı etkilerin beklenmesi pek de akılcı görülmemektedir.

Peki ya çocuklar? Birçok ülkede çocukların kafein tüketmesi 12 yaş öncesinde önerilmez. Çikolatada dahi bulunan kafeini engellemek ne kadar mümkün olabilir? Bu yüzden bazı ülkelerde yaşa göre günlük kafein tüketimi önerileri bulunmaktadır. Bu öneriler şu şekildedir; 4-6 yaş arasında 45 mg/gün, 7-9 yaş arasında 62.5 mg/gün, 10-12 yaş arasında 85 mg/gün, 12 yaş üzerinde 100 mg/gün kafein alımı şeklindedir. Özellikle büyüme çağındaki çocuklarda kahvenin büyüme hormonuna etkilerinden dolayı akşam 18:00 sonrası tüketilmesi önerilmemektedir!

Sonuç olarak size çarpıntı ve huzursuzluk yapmayacak dozu bilip alınan sade kahvenin (krema/süt tozu/şeker olmadan) olumsuz bir etkisi yoktur ve kalp damar sağlığına etkileri de düşünüldüğünde tüketilmesi yararlı gözükmektedir. Aşırı dozda kullanmanın bağımlılık yapıcı etkilerinin olduğu bilinip ölçülü tüketmek oldukça mantıklı olacaktır.

Sağlıcakla kalın.

Doç.Dr. Mustafa Adem TATLISU Kardiyoloji Uzmanı

Tamamını Oku

Dosya

10 Kasım Özel: Ulu Önderimiz Atatürk Hangi Yemekleri Sever, Nasıl Beslenirdi?

Published

on

Modern Türkiye’nin, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 85. yıl dönümü. Her geçen sene ülkemiz için yaptıklarına tekrar tekrar minnettar oluyor, vizyonerliğine hayran kalıyor, onu büyük özlemle ve saygıyla anıyoruz. 10 Kasım haliyle her sene buruk geçiyor. 

Bu sene Atatürk’ü anarken, konuyu gastronomi ile birleştirmek istedik. Atatürk’ün gösterişten uzak, sade yaşam tarzı yemek alışkanlıklarına da yansımış. Çok yemek yemeyi hem sağlığa zararlı bulan hem de tasarruf etmenin önemine inanan Atatürk’ün sofraları hep sade ve gösterişsiz olurmuş. 

Oldukça yalın bir kahvaltı ile güne başlarmış. Bir dilim ekmek ve bir kase yoğurt yiyerek başladığı gününün devamında gazetesini okurken kahvesini içermiş. Kahveyi çok sevdiği ve günde mutlaka birkaç fincan tükettiği söyleniyor. 

En sevdiği yemeklerden biri kuru fasulyeymiş, yanında da pilav yermiş. Buna okulda alıştığını söylermiş. Çocukluğunda annesinin mutfağından Selanik usulü ıspanaklı böreği çok sever, yanında da ayran içermiş. Ayran çok sevdiği ve çok sık tükettiği bir içecekmiş. 

Akşam yemeklerini davetliler ile birlikte yemeyi seven Atatürk, sofrada uzun uzun vakit geçirmeyi severmiş. Yine bu sofralarda da bamya ve karnıyarık gibi yemekler olurmuş. Et çok sık tüketilen bir besin değilmiş. Davet sofraları da yine sade olurmuş, çeşit çok olmazmış. Atıştırmak istediği zamanlarda ise kavun, tuzlu leblebi ve fıstık en çok tercih ettikleriymiş. 

Yemek sonrası elbette ki geç saatlere kadar çalışan ve okuyan Atatürk, acıktığı zaman omlet yermiş. Tatlı ile çok fazla arası yokmuş ama gül reçeli, yoğurt pekmez gibi sade tatlıları arada tüketirmiş. Ayrıca seyahatlerinde ikram edilen yemekleri reddetmez, keyifle tüketirmiş ama günlük hayatında çok çeşitli yemezmiş. 

Ulu Önderimizin ölümünün 85. yıl dönümünde onu özlemle, saygıyla ve minnetle anıyor, bize açtığı aydınlık yolda yürümeye devam ediyoruz.

Tamamını Oku

Dosya

Kısık Ateşte Uzun Uzun Pişen Sanatsal Bir İntikam: The Menu

Published

on

Oldukça uzun bir hazırlama sürecinden geçen, kısık ateşte uzun uzun pişirilmiş sanatsal bir intikam yemeği sunuyor The Menu bizlere. Servis edilen her lezzet ile gerginliğin derinliğine doğru ilerliyoruz ve duyular için özenle hazırlanmış bu şölen, giderek daha da karanlık bir hale geliyor. 

Aylar öncesinden rezervasyon ile deneyimleme şansı bulabileceğiniz, her ürününü kendisi özel olarak yetiştiren, bütün duyulara hitap eden ve yemeği sanata dönüştüren bir adada, bir ‘fine dining’ restoranındayız. Bu restoranda çalışan herkes bu adada yaşıyor, her ürün adadan temin ediliyor, restoran misafirleri ve çalışanları dışında adaya hiçbir şekilde ulaşım bulunmuyor. Şefimiz Slowik buranın yıldızı, lideri, en çok korkulan ve saygı duyulan ada sakini. Özenle tasarladığı, travmalarıyla harmanladığı yemekleri film boyunca bir bir deneyimliyor, her bir yemekle birlikte daha da karanlığa doğru ilerliyoruz. 

The Menu, Ralph Fiennes, Anya Taylor-Joy, Nicholas Hoult gibi popüler isimleri bir araya getiren bir kara mizah – gerilim filmi. Filmin yönetmeni Mark Mylod, senaristler ise Seth Reiss ve Will Tracy. Fine dining restoranlarının ilkelerine, şeflerin sanatının bir takıntı haline gelmesine, zevksizliğe ve toplumun zengin tabakasına bir eleştiri niteliği de taşıyor. Toplumu alanlar ve verenler olarak ikiye ayırıyor, her birini ayrı ayrı eleştiriyor, yıkım için kabaran bir iştah sunuyor seyirciye. 

Hem yemekle ilgili olduğu için, hem de film ilerledikçe gerilim miktarı arttığı için seyircinin dikkatini de uzun süre tutabilen bir film The Menu. Kara mizah ve gerilimin gastronomi ile birleştirilmiş halini izlemek isterseniz tavsiye ederiz, keyif alacaksınız.

Tamamını Oku